25 Ocak 2015 Pazar

Haftanın Yenilesi - Hayat işin içine limon sıkarsa, pasta ye! - Limonlu Tart





Evet. Hayat bazen işin içine limon sıkınca, iç bağlarımız da gerim gerim gerilebiliyor. Kafaya takmalar, patlamalar, zonklamalar ve bunalmalar ile garip bir dönüm noktasına gelebiliyor insan. Bu aralar tam da konunun üzerine ayak basmış biri olarak, kalbimin derinliklerinden bildiriyorum sayın okur. Böyle zamanlar da, "ay başka şeylerle ilgilen canım, kitap oku, tatile çık, spor yap, bisiklete bin ama çok yemek yeme bak sonra kilo alıp bunalım olursun" diye bana akıl öğreten sevgili insanlara iç sesimle sesleniyorum, hatta seslenmiyorum, bağırıyorum; sıkıysa sen yap ! Hadi kafanın içinde parçalanmış, beyninin dört bir tarafına saçılmış mermi kovanı gibi milyonlarca düşünceyi takma da sen yap ! Yada yukarı da akıl ettiğin her şeyin ver parasını bak ben nasıl güzel yapıyorum o zaman. Hah ! Aldın mı lafı, oturdu mu iyice, tamam şimdi çekilebilirsin :).Şimdi bütün bunları dış sesimle söylesem, hır gür çıkar, kavga, kırgınlık olur, üzülürüm. Olmaz yani.

Böyle zamanlarda, oturup kafayı yememek için önlem aldığım çeşitli konular var. Bunların en başında gelen şey, tabi ki yemek yemek :). Özellikle oturup o koca lokmayı ağzıma atmadan önce yaptığım mükemmel işin keyfini çıkarmak ise paha biçilemez. Mesela tatile de çıkabilirim, şöyle uzaaakk bir yerlere gidip, ara sokaklarda kaybolmak da iyi gelebilir. Hadi herkes beş lira koysun kampanyası başlatıyorum. Nereye gitsem planıma ortak olun.

Bu sabah tüm bunları düşünürken, beynimden gelen bir dış ses bana; "şuan hayat işin içine limon sıkıyor olabilir, hadi o zaman kalk da bir pasta yap, ağzımız tatlansın" dedi. Hemen fırlayıp günün anlam ve önemine uygun bir tarif aramaya başladım ve tataaamm ! Limonlu turta. O kadar güzel oldu ki, şuan koca tabaktan arta kalanları tırtıklıyorum, tıpkı kalbimin kırıntılarını toplar gibi. Ay çok bunalım oldu bu, hadi koyunda bir duble karşılıklı tıkırdatalım.

Normalde tarifi aşağıya yazıp, yanına sevimli notlar iliştirmem gerekirdi ama yukarıda ki tabloda da göründüğü gibi hiç havamda değilim, modum yok sayın okur. O nedenle tarife direk, çok da sevdiğim bir site olan Turkmax Gurme'den ulaşabilirsiniz. Sade anlatımıyla, içinize fenalıklar getirmeden kolay kolay yapılabilecek bir tarif. Hadi siz pasta yiyin, bende üzerime ropdöşambrımı atıp, ılık bir müzik eşliğinde bir iki duble birşey koyayım.









18 Ocak 2015 Pazar

Haftanın İzlenesi - Yıllar at koşturuyor be Üstad ! - Boyhood





Boyhood, tabi ki güzel ülkemizde gösterime girmedi. Belli başlı alternatif salonlarda veya film festivallerinde gösterilmiş olabilir ama "halka" arz edilmedi. Ben yaklaşık 2 ay önce izlemiştim ve açıkçası Oscar yoluna girebileceğini sezinlemiştim ki nitekim öyle oldu.

Bu arada hatırlatmak isterim ki önceki yazılarımdan "The Affair " i yazarken kesin ödül alır demiştim, almakla kalmadı, toparladı geçti. Boyhood'un da; en iyi film, yönetmen, orjinal senaryo, yardımcı kadın-erkek başta olmak üzere toplam 6 dalda Oscar'a aday gösterildi. En iyi filmi alır mı bilemem ama bence en iyi yönetmeni kesin alacak. Yönetmen Richard Linklater, bu filmi gerçek zamanlı olarak tam 12 yılda çekmiş. Nasıl bir serüvendir, nasıl bir kurgudur, nasıl bir kafadır ? Hayretler içinde kalmamak elde değil. Her nasıl bir kafaysa, bende aynısından istiyorum. Gönderdim evrene Allahım, bak verdim titreşimleri !



Film, tam 12 yıla yayılmış bir aile belgeseli tadında desem, yanılmam. Mason adlı küçük çocuğun üzerinden anlatılan ve üniversiteye başlamasına kadar geçen gerçek zaman dilimi oldukça yalın işlenmiş. Mason'un hayata bakışı, ailesine karşı duruşu, içinde yaşadıkları, nefreti, ilgileri, özlemleri o kadar sade ve su gibi akıyor ki, izlerken orada, Mason'un yanıbaşında durup, kafasını okşuyormuş hissi veriyor. Boşanmış anne-baba ilişkisi üzerinden hayatın zorluklarına göğüs germeyi öğrenmeye çalışan Mason'un içsel yolculukları, hisleri ve yaşadıkları çok manidar. Herkes farklı yorumlayabilir ama bence Mason onca yıl tutunacak, "gerçek" birşeyler arayışı içinde bir oraya, bir buraya savrulan fazla zeki bir çocuk. Ona yol göstermeye çalışanları dinleyip, hak verip ama biraz kafasının dikine giden tuhaf bir hali var.
12 yıla yayılınca, yönetmenimiz de yıl geçişlerinde belli öğeleri ön plana çıkarmış. Örneğin; Mason küçükken ilk çıkan Playstation'ı görüyoruz, sonra ki zamanlarda Mason büyüdükçe, Playstation versiyonları da büyüyor. Kapaklı cep telefonu kullananlar, zaman geçtikçe iphone 3 ile başlayıp 5'e kadar ilerliyor.



Oscar' a en iyi yardımcı kadın adayı olan Patricia Arquette' de, iki çocukla ortalıkta kalmamak için çırpınan, bazen tökezleyen ama hiç düşmeyen oldukça hırslı anne rolünde. Kariyer planları ve yanlış evlilikleri ile Mason ve ablası Samantha'ya bazen hayatı dar etse de, çocukları için herşeyi yapabileceğini kanıtlayan bir karakter. Tüm bu zorluklar içinde Samantha abla olma kontenjanından dolayı yırtsa da, olan küçük Mason'a olmakta. Yine en iyi yardımcı erkek adayı olan Ethan Hawke ise, dengesiz, ne yaptığı belli olmayan, müzik adamı olma hayallerinde, sorumsuz ama sevgi dolu baba rolünde. Çocuklarını ne kadar az görse de, onlara hep birşeyler öğretme çabalarında olan, diğer taraftan da kendi hayatını yoluna koymaya çalışan, hafif meşrep bir baba.
Bence yönetmenin ana teması; erken yaşta, bilinçsizce, kendi hayatınızı yoluna koymadan, ne istediğinizi bilmeden çocuk yapmayın. Yaparsanız bakın hayatınız böyle olabilir ve bilin ki Amerika bir rüyalar ülkesi değil.
Son olarak; Mason'un hayat ile ilgili "gerçek" birşeyler arama çabasına, ünlü düşünür, üstad Einstein'in bir sözü ile nokta koymak isterim. "Gerçeği aramak onu elde etmekten daha kıymetlidir."
Fragmana buyurun.








10 Ocak 2015 Cumartesi

Haftanın Yenilesi - Domates, Biber, Patlıcan !





Yine yeni yıla, kendimize verilmiş milyonlarca söz, yemin ve tövbelerle başladık. Değil mi?
Spor salonuna yazılma yeminleri, bir daha kebap yersem çarpılayım inşallah sözleri, bu pazartesi gününden itibaren tövbeliyim, yemeyeceğim vaatleri.
O zaman size güzel bir haberim var. Sebzelerin ahenkli karışımı ile hazırlanmış, kepekli tost veya tam buğday ekmeği ile yapılabilecek harika bir sandviç. Canınız nasıl isterse.
İçinde tabi ki, göbeğin sol yan kısmına isabet edip, genişleme yaratacak elementler mevcut ancak ne kadar kullanacağınız da size kalmış. Az kullanırsanız, az kalori, çok kullanırsanız, gelsin yan simitler!
Ben tabi ki keyfimden ödün vermeyerek; tereyağını ve mayonezi bolca döşemiş oldum ama bir püf noktası vermem gerekirse az miktarda mayonezi, bir kapta, biraz su ekleyerek çırparsanız, kıvamı daha sulu ama tadı aynı kalacaktır. Böylece az miktar mayonez = az kalori olacaktır.

Hemen tarife geçelim.

Malzemeler:

- Çeyrek yemek kaşığı tereyağı. Ben 1 kaşık kullandım tabi ki ! Aman siz çeyrek kullanın - bak yan simit diyorum, aman ha diyorum.
- 1 diş sarımsak. Antibiyotik niyetine.
- 1 adet patlıcan, domates, kabak, kırmızı biber, yeşil biber. Aslında istediğiniz, sevdiğiniz tüm sebzeler olur.
- 1 küçük çay kaşığı un.
- 4 tatlı kaşığı mayonez. İşte olay element. 2 kaşık ile yukarıda yazdığım gibi yapabilirsiniz. Kurtarıcınızım yine :)
- 4 dilim light kaşar peyniri. Ben tabi ki light filan değil, tekerlek kaşarı koydum.Ayıptır söylemesi.
- Az tuz, az karabiber
- Kepekli, tam buğday, çavdarlı veya normal sandviç ekmeği. Seçim size kalmış.

Hazırlanışı:

Yapışmaz, teflon tavada tereyağı ile birlikte tüm sebzeleri soteliyoruz. 1 diş sarımsağı dövüp, üzerine ekliyoruz. En son mayonezi koyup, 3 dk. civarı pişirmeye devam ediyoruz. En son unu serpiyoruz ve tuzu, karabiberi ekliyoruz. Un koymamızın sebebi malzemeleri toplamak, yani akışkanlığı önlemek. Aslında bunu, lisedeyken her yıl kimyadan "0" alan biri olarak, 1.sınıflara kimya dersi niteliğinde, uzunca anlatabilirim ama tarife geri döneyim, ne yeri, ne zamanı. Son malzemeleri de ekledikten sonra, ocağın altını iyice kısarak, 2 dk. civarı daha harmanlıyoruz. Harcımızı tost veya sandviç ekmeğimizin üzerine dikkatlice yerleştiriyoruz. En son rendelenmiş veya ince dilim kesilmiş kaşarları harcımızın üzerine eklyeyip, üzerine ekmeğin diğer yarısını, bastırmadan kapatıyoruz.
Herşey tamam değil mi ? İşte bol sebzeli, doyurucu, biraz yan simitli, harika bir sandviç. Afiyet olsun.

Not: Peyniri ekleyip, ekmeğin diğer yarısını da kapattıktan sonra, önceden ısıtılmış fırında 5 dk. civarı pişirirseniz, daha çıtır bir sandviç elde etmiş olursunuz. Ben denedim, gayet başarılı oluyor.