10 Ocak 2017 Salı

Haftanın Okunası- Anne aslında seni ben yarattım ! - Kinfolk



Kinfolk, dergi adı altında bir çok kreatif işlere imza atan, belirli bir sosyal kimliği olmayan, din, ırk gibi sevimsiz konuları elinin tersiyle bir kenara itmiş, tüm dünya insanına kucak açmış ve yaratıcı olan her şeyi bünyesine katmış olan bir topluluk. Görevleri de kainatın bir ucundan bir ucuna topladıkları dünya işlerini, Kinfolk dergisi olarak piyasaya sunmak. Yaratılan karakterler, duruşlar, görseller o kadar yalın, temiz ve inandırıcı ki; anneme "Anne aslında seni ben yarattım." desem inanacak kadın, durup bir düşünecek ben senin eserin miyim ? canım evladım diye.


Özellikle düzenledikleri "event" ler harika. Mesela Boston dağlarında yemekli, danslı, müzikli bir organizasyon yapsalar, şuradan bir metro durağı uzaklıktaymış gibi atlayıp gidesim gelir. Hatta evine girip çıktığım kırk yıllık dostmuş gibi kırmızı çorap üzeri puantiyeli pijamamla giderim.
İnternet de dolanırken baktım ki hali hazırda İstanbul' da bir "event" düzenlemişler bile ve katılanların isimleriyle beraber yayınlamışlar. Ne güzelsiniz ya. Hem bu kadar şehirden, keşmekeşten uzak gibi durup, nasıl da şehirli bir yan komşu olabiliyorsunuz ? Hem okurken, hem internet den o harika "event" leri izlerken mest oluyorum. Deli gibi meditasyon oluyor, yogi kıvamında bacaklarımı büküp, bulutlara dokunuyorum.


Zaten mottoları "slow living". Al işte, tam ben. Ağır, yavaş, hantal, hop yutmadan, tadını ala ala. Bence adam evlenme teklif etmesin, "slow living" teklif etsin, öyle evlenilsin. Şöyle rahat, yavaş, ağırdan, huzurlu, tatlı, tadında bir hayat olsun o evlilik. Yaylalar da Kinfolk tarzı masalar kurulsun, yenilsin, içilsin, dans edilsin. Hayat bana güzel be dedirtsin. Temennilerimiz bu yönde işte sevgili 2017 :). Yeni başlamışken yap bir güzellik ablana :)


İnternet sitesinde kısa filmler bölümü var. Alet, edevatınız varsa, evinizde manuel filtre kahve yapmayı bile öğrenebilirsiniz. Bir balondan nasıl sanat eseri olur ? diye düşünmeyin. Oluyormuş. Aslında Kinfolk, bir anda tanışıp, kırk yıllık tanıdığınız bir dost gibi, facebook ta 56 ortak arkadaşınızın olduğu ama hiç tanımadığınız biri gibi değil. Çok yakın, çok içten.





3 Ağustos 2016 Çarşamba

Haftanın Kafası - Biraz Kafa Dağıtalım





Yine uzun bir aradan sonra herkese merhaba ! Merak etmeyin ölmedim, hapiste filan değilim, en azından şu günlerde az kalmış olsada özgür irademle yine yazabiliyorum.
Yoğunluk, koşturmaca, telaş, seyahat derken Ağustos'a gelmişiz bile. Malumunuz son zamanlarda ki tatsız Türkiye gündemi nedeniyle biraz kafa dağıtalım dedim. 
Bu tatsız, sıcak, huysuz günlerde tatile de çıkamıyorsanız, neler yapabilirsiniz ? Bir göz atalım.

Mesela Yoga ! Evet yoga arkadaşım. "Amannn şimdi öyle çöküp elleri açıp nefes mi vereceğiz pouuufff diye" homurdanmayın hemen. Bu farklı bir yoga. Adı Tibet Yogası. Evet duydunuz. Tamamen toplasan 5 harekete dayanıyor ve yapması da hiç zor değil... Ben bu cüssemle denedim valla oluyor. Yapamam demeyin, deneyin hem kilo da verirseniz bana bir kuple dua da edersiniz. 
Önce 1 kez ile başlayıp, sonra her hereketi 3'er kez yapmaya devam edin. Sonra 3 ve katları olarak maksimum 21 kez yapacak şekilde tamamlayın. Toplam 20 dakika alıyor. Bir günde 20 dakikada neler yapmıyoruz ki ! Değil mi? Hadi şimdi tembel olmayın ve yerinizden kalkın. Buraya tıklayarak hareketleri görebilir, videosunu izleyebilirsiniz.

Mesela bir playlist ! Spotify kullanlar bilir, bir playlist hazırlayarak kafa dağıtmak bire bir gelebilir ! Ben biraz chill out festivallerinden esinlenerek kendime güzel bir playlist yapmıştım. Sıkıldıkça kulaklarımın pasını atıyorum.

Mesela Su Kaydırağı ! Ciddiyim. Abarttın demeyin. Çocuklar gibi çıkıp çıkıp kaymak o kadar zevkli ki, ben havuzu taşırsam bile umurumda olmadan devam edebiliyorum. Şiddetle tavsiye ederim.

Mesela Yazı Yazmak ! Benim tam şuan yaptığım şey, o kadar bunaldım ki sizlere kafa dağıtma önerileri yazıyorum an itibari ile.

Mesela bir diziye sarmak ! Ben bu aralar sardım. Çok pis sardım. Animal Kingdom. Psikopat ama bir o kadar da sevdiğim bir ananenin oğulları ve torunuyla olan ilişkisi, başlangıç bu şekilde. Gerisini söylemem. Kafa dağıtmak için izleyin derim.

Mesela Yemek Yapmak ! İşte en sevdiklerimden ! Pişir pişir ye arkadaş, daha güzeli var mı ? Bazı yemek tarifleri vermişliğim vardı, eski blog yazılarımdan görebilirsiniz hepsini.

Şimdilik aklıma bunlar geliyor arkadaşlar, yeni keşiflerim olacaktır. İnanıyorum. Hepsini paylaşacağım. Kendinize iyi davranın. Az yiyin çok yoga yapın. Ona göre ! 


















31 Aralık 2015 Perşembe

Yılın Son Sözü - Hoşçakal 2015


Evet, gerçekten Hoşçakal 2015. Yılın son sözü bu olsun. Bu yıl hem kendim adına hem ülkem adına oldukça ağır olayların yaşandığı bir yıl oldu. Yeri geldi ağladık, yeri geldi güldük ama olsun varsın hep pozitif düşünmeye çalıştık. En azından düşünmeye çalıştık derken, sizi kastediyorum kendim adına çoğu zaman öyle olmadı ama neyse bir şekilde kotardık alt bölgeyi. Alt bölge demişken, yine vermeye çalıştığım şahane kilolarımı vermeye çalışma çabalarım suya düştü. Ulen o kadar diyetisyene gittim, aç kaldım, ağladım, yalvardım. Yok! Bana mısın demeyen bir bünye ! Sanırım 2016 planları arasına sporu ekleme vakti gelmiştir artık. Başka bir çözüm bulamıyorum.

2015 genel olarak iş sebebiyle çok seyahat ettiğim bir yıl oldu. Oh ne güzel geziyosun diyenlere iki kelam laf ederek gittim geldim bu seyahatlere. Uçak kaçırma korkuları arasında, yapacağım sunumlara ve gireceğim toplantılara hazırlanırken uykusuzluktan kafam düşerken buldum kendimi uçak koltuklarında veya havaalanı sandalyelerinde. Bazen keşke Burning Man'e gidiyor olsam diye hayıflandım toplantıya uçarken. Bu kurumsallıktan kurtulup, vurasım geldi kendimi kışın ortasında kaçabileceğim sıcak yörelere...Şu blogdan para kazanmanın hayalini kurdum. Yemin ederim tası tarağı toplar her gün seyahate, yeme-içme tadımına çıkardım sizin için. ( kilolar bile es geçiliyor )

Aşk ? 2015 bana ne verdi. Hiç bir şey :) Tabi ki arada ufak kaçamaklar olmadı değil ama genel olarak pek amacına uygun bir yıl değildi. 2016'da saygılı, seviyeli, aşklı, dürüst, sıcak bir insan olsun hayatımda artık. Dileğim budur senden 2016. En çok arkadaşlarımı sevdiğimi anladım ben bu sene. O anlamda açıkça öğretici bir yıl oldu. Çok canımın acıdığı bir zamanda ne kadar yanımda, koltuk altlarımdan sıkıca kavrayıp havaya kaldıran insanlar varmış hayatımda dedim şaşkınlıkla. Bu kadar olduğunu bilmiyordum, iyi ki varlar, iyi ki arkamdalar ve hiç ama hiç gitmesinler.

Bisiklete bindim bol bol, öyle kasıp da öndekilere yetişeyim diye delirmedim; yavaş yavaş; ağır ağır ilerledim ama eninde sonunda vardım o bitişe. Sindirdim pedal çevirmeyi. İyi geldi. 2016'da tenis oynamaya karar verdim ve de yoga yapmaya. Bunlarla ilgili de ayrıntılı bilgi vereceğim önümüzde ki dönemlerde.

Kötü bir olay olarak çok sevdiğim aile büyüklerimden birini kaybettim. Pamuğum gitti. Çok severdim. Hala da çok seviyorum. Yattığı yer nur olsun. Huzur içinde uyusun. Bana güzelliklerle gülümsesin yukarıdan. Biliyorum görüyor bizi. Bu satırları yazdığımı bile görüyor. Daha sayfalarca yazılacak harika şeyler hak ediyorsun sen, meleksin şimdi, uç üzerimizde.

Her ne kadar ölüm varsa doğum da var. Bir kaç arkadaşım doğurdu, güzel minik bebeklerimiz oldu. Bunların dışında hamile haberlerimiz var. Mutlu olduk hep birlikte.

2015 iyisiyle, kötüsüyle geçti gidiyor saatler kaldı bitmesine ve ben halen bir yılbaşı programı yapmış değilim ! :) Bakalım bugün de rüzgar nereye çekerse orası olsun ...

Herkese mutlu yıllar...


23 Kasım 2015 Pazartesi

Haftanın Dinlenesi - Adele - Hello

Bir ses nasıl ruha dokunur ? sorusunun yanıtı Adele'de gizli sanırım. O "How are you" deyişine kurban olam.Nerelere gidem? diye ağıt yakasın gelir. O derece alır götürür insanı, delirtir. Kendisinin henüz albümü çıkmamış olsa bile bence bu şarkısı yeter, albümü  çıkarmasa da olur yani. Biz bununla idare etmesini biliriz.
Düşünsenize bir düğünde sahne aldığını filan, millet yıkılır, yerlerde sürünür. Düğüne mi geldik, eski sevgiliyi gömmeye cenazeye mi ? Aslında ortaya çıkacak görüntüler baya komik olabilir.
Albümün ne zaman çıkacağını bilemiyorum ama sizi Hello şarkısı ile baş başa bırakıyorum ve biraz ruhun derinliklerine inmeye ve eskileri sorgulamaya davet ediyorum :)

Adele-Hello

13 Eylül 2015 Pazar

Haftanın Seferi - Hadi kalkın Split' e gidiyoruz !



Aslında bu kenti tanımam, eski zamanlara dayanıyor. Eski iş yerimde çalışırken, gemilerinin sık uğradığı, kağıtlarda, yazışmalarda devamlı adı geçen, yoğunluktan bakamadığım ama hep aklımın bir köşesinde olan ve sürekli dikkatimi çekmeyi başaran şirin bir kasaba Split. Kasaba diyorsam, yanlış anlaşılmasın, kendisi Hırvatistan'ın ikinci büyük kenti. Bu kasaba görünümlü kent, Doğu Avrupa'nın ithalat, ihracatıyla yakından ilgili Adriyatik denizine açılan bir liman kenti ama bana kalırsa, gezmeye ve birçok şey keşfetmeye değer nitelikte bir yer. Baba gibi 1700 yıllık tarihi ile koskocaman dikiliyor önünüze ve sevimli sahil şeridi ile yan yan çakıyor selamını. Selam almak için atlayıp gitmek hem kısa, hem ucuz, hemde zahmetsiz, yani vize yok ! Sanırım en güzel haber bu.
O yüzden hadi kalkın Split' e gidiyoruz.





Romalı imparator Diocletian, dur Roma bana dar geldi, birde uzanayım şu Hırvatistan'da neler varmış diye; tası tarağı toplayıp Hırvatistan'ı keşfe çıkmış, Split' i çok beğenince, arkadaşlar yapın bakalım buraya adıma yakışır bir saray diye savurmuş emrini ve adına yakışır olması bir tarafa, birebir kendi adında olan Diocletian sarayını yaptırmış. Son yıllarını da orada, denize karşı pelerinlerini savura savura geçirmiş. Saray şu an da tabii bizimki gibi milyon odalı, şaşalı, "görgülü" bir saray değil ve tabi ki Hülya Avşar'ın "evine" su bile dökemez ama halen dünyada sayılı antik yerleşim yerlerinden biri olarak gösterilmekte. Neyse efendim, sarayımızı da gördük, gezdik, Diocletian amcamızın kafa heykeline yanak uzatıp fotoğraf da çektirdiysek, tarihi geriye atıp, vuralım sahile doğru yavaş yavaş.




En güzel yerler; bir çok ev yapımı yiyeceğin, içeceğin, çiçeğin, sebzenin, meyvenin olduğu, şehrin içinde kurulan küçük pazarlar. Çeşit çeşit çiçeklerin toplanıp, karışık buketler halinde tezgahları süslemesi ise en haz verici görüntülerden. Hırvatlarında bizim gibi pazar gelenekleri mevcut, özellikle sadece çiçekler için ayrı bölümlerin yapılmış olması, bu pazarları daha da ayrıcalıklı kılıyor. Yaşlı teyzeden güzel bir buket alıp, diğer tezgahları dolaşmaya devam ediyoruz. Ev yapımı Hırvat rakılarını görüp, denemek isteyenlerin tadabileceği, ben içmedim ama gayet efe bir rakı olduğunu belirtenleri, gündüz vakti bu cesaretlerinden dolayı kutlayıp, sırtlarına bir aferin fiskesi indirdikten sonra yürüyüşe devam ediyoruz.




Minicik, dar, ara sokaklarda kurulmuş ufak publar ve önlerinde sizi içeri buyur eden iri insanlar olunca, boy komplesine girip, uzaklaşmak istesem de, çok şirin bir pub a denk gelip, içeri buyuruyoruz. Birçok çeşit sandviç ve mis kokulu kahvelerden hangisini seçeceğiz diye düşünürken, balıklı olanı tavsiye ediliyor ve gerçekten de müthiş olan bu sandviçi afiyetle mideye indiriyoruz. Sahil şeridinde bulunan cafe ve restoranlarda da çeşitli deniz ürünü tatmak güzel olacaktır ama ben bizim buraların, kokulu, salaş balık-ekmeğini her zaman tercih ediyor olacağım.
İri insanlar demişken, gerçekten Doğu Avrupa' da bir iri insan kolonisi yaşıyor bence, özellikle iriyim ben ve hatta güzelim de diye barım barım bağıran erkekler ve kadınlar mevcut. Yahu arkadaşım nasıl bir gendir, nasıl bir bünyedir, nasıl bir fit olmaktır, ben anlamadım. Moda dergisi editörü olsam, fotoğraf çekimi için mutlaka Split'i değerlendirirdim. Herkes manken ayarı, herkes fotoğraflık, yani büyük bir kompleks unsuru. Erkekler de hemen sevinmesin, oh kadınlar da iyiymiş diye, hiç öyle sizden kalır yanları yok, damarı atarsa, en Osmanlısından basar tokadı geçer valla, tatile gidiyorum derken aile faciası çıkarmayın başınıza.

Turizm anlayışı pek gelişmiş değil yani bizde ki gibi, sizi Çin restoranına oturtmak için elinde menüyle sokağa fırlamış garson konsepti yok ama meydanda ucuz oda kiralamaya çalışan gençler var, değerlendirilebilir ama booking.com her zaman ilk bakacağınız yer olsun. Bolca turist var ve akşamüzeri sahil şeridinde bir cafe de oturabilmek için beklemek zorunda kalabilirsiniz. Olsun manzara o kadar büyülü ki, ruhunuz dinlenip, size hadi bekle azıcık daha ne olacak canım, ne güzel dinleniyoruz işte diye fısıldayabilir.




Split' de dahil olmak üzere, Hırvatistan ucuz bir ülke. Yeme-içme, alışveriş için ideal. Ev bile alınabilir bence. Hem bize yakın, hem Avrupa'da birçok yere. Valla bende, Diocletian amca gibi yaptıracağım adıma yakışır bir yazlık, salacağım saçlarımı rüzgara karşı, Superman endamıyla püfür püfür eseceğim Adriyatik'e doğru.Öngörülen 9 günlük bayram tatilinde değerlendirebilirsiniz.










26 Mayıs 2015 Salı

Haftanın Sözü - Ne sektörmüş be arkadaş !


Merhaba sayfam, merhaba Times New Roman, merhaba seçenekler, merhaba ayarlar, merhaba kuşlar,ağaçlar,böcekler !

Tam 3 ay 1 gündür yazamadığım sevgili bloğumun başına oturmuş bulunmaktayım. Özel bir an olduğu için başlığı da Haftanın Sözü olarak değiştirdim ve bir yeniliğe imza atmış oldum. Peki tam 3 aydır nerdesin, nooolduu ? diye soran olursa, öldüm ! Bugün dirildim sanırım ama her an yine ölebilirim :). Tam 3 ay önce yeni işe girip, alışmaya çalışayım, adapte olayım, öğreneyim derken, iki kere düştüm,684563 kere vapuru kaçırdım, üzerine bir milyon koy, yetişeyim diye güney bölgeden ter damlaya damlaya koştum.

Ne iş yapıyorsun diye sorarsan; bisiklet ! Evet, bisiklet. Tabi ki bisiklet yapmıyorum ama bisiklet sektöründe çalışıyorum. Ne iş yaptığımı soran insanların çoğu ağzını yaya yaya "ayyyy ne güzeeeeellllll " demeleri sinir katsayımda hazımsızlık yaratsa da, koşturmaktan bir nebze olsun kaçıp bloğumun başına oturmak beni mutlu ediyor. Bundan sonra elimden geldiğince de yazmaya devam edeceğim. Ne biçim iş bu demeyin! 3 ay içinde sayamadığım kadar toplantıya katıldım hem de çoğu yurt dışında ! Bir de yurtdışına çıkarken bitmek bilmeyen "free shop" istekleri nedeniyle Cevat Kelle gibi elimde bin bir çeşit torba,poşet,kağıt kase,post-it ile dolaşmaktan üzerine de yine "ayyyyy ne güzellll hep yurtdışındasıaannnnn" diye yorum yapan kemçik ağızlı insanlara bir çift lafım var. Buradan iletiyorum. Arkadaşım yurt dışına gezmeye, eğlenmeye, yiyip içmeye gitmiyorum ki ! Gördüğüm en büyük rahatlık otel odasında ki benden büyük rahatsız yastıkların üzerine bırakmak kendimi ! Hadi sen yap bakalım kolaysa, buyur sen git yerime diyesim var da, şu yırtıcı ağzımı tutuyorum usülce.

Ben hayatımda böyle bir yoğunluk görmedim. Otomotiv sektörü filan halt etmiş, bence herkesin bisikleti filan var ve herkes bisiklet ile ilgili bir şeyler sormak için doğmuş.

Önümde yazılmak için bekleyen milyon tane gezilesi, okunası, yenilesi var ama bir süre daha küçük notlar olarak kalmaya mahkum gibiler. Elimden geldiğince çabuk döniciim efenim :)

Ne sektörmüş be arkadaş !!!!!






25 Ocak 2015 Pazar

Haftanın Yenilesi - Hayat işin içine limon sıkarsa, pasta ye! - Limonlu Tart





Evet. Hayat bazen işin içine limon sıkınca, iç bağlarımız da gerim gerim gerilebiliyor. Kafaya takmalar, patlamalar, zonklamalar ve bunalmalar ile garip bir dönüm noktasına gelebiliyor insan. Bu aralar tam da konunun üzerine ayak basmış biri olarak, kalbimin derinliklerinden bildiriyorum sayın okur. Böyle zamanlar da, "ay başka şeylerle ilgilen canım, kitap oku, tatile çık, spor yap, bisiklete bin ama çok yemek yeme bak sonra kilo alıp bunalım olursun" diye bana akıl öğreten sevgili insanlara iç sesimle sesleniyorum, hatta seslenmiyorum, bağırıyorum; sıkıysa sen yap ! Hadi kafanın içinde parçalanmış, beyninin dört bir tarafına saçılmış mermi kovanı gibi milyonlarca düşünceyi takma da sen yap ! Yada yukarı da akıl ettiğin her şeyin ver parasını bak ben nasıl güzel yapıyorum o zaman. Hah ! Aldın mı lafı, oturdu mu iyice, tamam şimdi çekilebilirsin :).Şimdi bütün bunları dış sesimle söylesem, hır gür çıkar, kavga, kırgınlık olur, üzülürüm. Olmaz yani.

Böyle zamanlarda, oturup kafayı yememek için önlem aldığım çeşitli konular var. Bunların en başında gelen şey, tabi ki yemek yemek :). Özellikle oturup o koca lokmayı ağzıma atmadan önce yaptığım mükemmel işin keyfini çıkarmak ise paha biçilemez. Mesela tatile de çıkabilirim, şöyle uzaaakk bir yerlere gidip, ara sokaklarda kaybolmak da iyi gelebilir. Hadi herkes beş lira koysun kampanyası başlatıyorum. Nereye gitsem planıma ortak olun.

Bu sabah tüm bunları düşünürken, beynimden gelen bir dış ses bana; "şuan hayat işin içine limon sıkıyor olabilir, hadi o zaman kalk da bir pasta yap, ağzımız tatlansın" dedi. Hemen fırlayıp günün anlam ve önemine uygun bir tarif aramaya başladım ve tataaamm ! Limonlu turta. O kadar güzel oldu ki, şuan koca tabaktan arta kalanları tırtıklıyorum, tıpkı kalbimin kırıntılarını toplar gibi. Ay çok bunalım oldu bu, hadi koyunda bir duble karşılıklı tıkırdatalım.

Normalde tarifi aşağıya yazıp, yanına sevimli notlar iliştirmem gerekirdi ama yukarıda ki tabloda da göründüğü gibi hiç havamda değilim, modum yok sayın okur. O nedenle tarife direk, çok da sevdiğim bir site olan Turkmax Gurme'den ulaşabilirsiniz. Sade anlatımıyla, içinize fenalıklar getirmeden kolay kolay yapılabilecek bir tarif. Hadi siz pasta yiyin, bende üzerime ropdöşambrımı atıp, ılık bir müzik eşliğinde bir iki duble birşey koyayım.